Bir iş sisteminin performansı, belirli bir zaman sonucundaki çıktısı ya da çalışması sonucudur. Bu sonuç işletme amacının ya da görevinin yerine getirilme derecesi olarak algılanmaladır. Bu durumda performans, işletme amaçlarının gerçekleştirilmesi için gösterilen tüm çabaların değerlendirilmesi olarak tanımlanabilir.
Bu noktada işletmenin bir sistem olarak yapısını kısaca incelemek gerekir.
Her işletme örgütsel bir sistemdir. Her örgüt belli bir amaç için kurulur. Örgütsel sistemler sistem ögeleri ve bu ögeler arasındaki ilişlkilerle tanımlanırlar. Sitemin ögeleri tüm sistemi oluşturan alt sistemler ve alt-alt sistemlerdir. İşletmelerde bu alt sistemler, tek tek çalışanlar, çalışma grupları, bölümler, işlevker, makineler hatta etkinlikler düzeyinde tanımlanabilirler. Tüm alt sistemler, sistemin amacı doğrultusunda kendilerine verilen alt amaçları ve görevleri gerçekleştirmek için böyle bi düzen oluştururlar. Bu yapıda amaca yönelik sistem bütünlüğü esastır.alt sistemlerle bütün arasında olduğu gibi alt sistemlerin kendi aralarında da kesin bir uyum aranır. Eğer bir uyum yoksa tek bir sistem değil, pek çok sistem var demektir
Bu noktada işletmenin bir sistem olarak yapısını kısaca incelemek gerekir.
Her işletme örgütsel bir sistemdir. Her örgüt belli bir amaç için kurulur. Örgütsel sistemler sistem ögeleri ve bu ögeler arasındaki ilişlkilerle tanımlanırlar. Sitemin ögeleri tüm sistemi oluşturan alt sistemler ve alt-alt sistemlerdir. İşletmelerde bu alt sistemler, tek tek çalışanlar, çalışma grupları, bölümler, işlevker, makineler hatta etkinlikler düzeyinde tanımlanabilirler. Tüm alt sistemler, sistemin amacı doğrultusunda kendilerine verilen alt amaçları ve görevleri gerçekleştirmek için böyle bi düzen oluştururlar. Bu yapıda amaca yönelik sistem bütünlüğü esastır.alt sistemlerle bütün arasında olduğu gibi alt sistemlerin kendi aralarında da kesin bir uyum aranır. Eğer bir uyum yoksa tek bir sistem değil, pek çok sistem var demektir
İŞLETMELERDE PERFORMANS ANLAYIŞI VE GELİŞİMİ
Her işletme belli amaçlar ve görevleri gerçelştirmek için kururlur. İşletme yönetimini üstlenelerinin temel görevi ise örgütün amaçlarını ve görevlerini mümkün olabilicek en iyi ve başarılı düzeyde gerçekleştirmektir. En iyi ya da en başarılı olanın ne olduğu yönetimin performans anlayışına göre belirlenir. Yönetimlerin varlığı kadar işletmelerin varlığı ve sürekliliği de bu anlayışının geçerliliğine bağlıdır.
Yönetimlerin preformans anlayışları günümüze galana dek sürekli gelişen ve değişen bir süreç göstermektir. Bu süreç içinde önemini yitiren, yeni yaratılan, daha fazla önem kazanan performans anlayışları ortaya çıkmıştır. Bu gelişim kısaca, en düşüük maliyette, en çok üretim ve karı hedefleyen geleneksel yönetim analyışından, günümüz rekabetçi koşullarının gereği olarak müşterinin doyumunu, kaliteyi, yeniliği vb. hedefleyen yönetim anlayışına geçiş olarak açıkalanabilir.
Performans anlayışının, değişim süreci içinde değişmeyen ve önemini yitirmeyen en eski ve tek boyutlu ekonomik performans anlayışıdır,Çünkü işletme ekonomik bir organdır ve sosyal amaçlı kuruluşlar dışında en belirgin hedefi karını ençoklamaktır. Ancak kar ,işletmede bir amaç olarak değil işletmenin ekonomikliğini dolayısı ile yaşamının sürekliliğini sağlayan bir sonuç olarak görülmelidir.
Performans anlayışının gelişim sürecinde iknci sırada yeralan boyut verimliliktir.
II. Dünya Savaşı’ndan sora mal ve hizmetlere olan büyük talep, kıt üretim kaynaklarının yarttığı ortam verimlilik kavramını bir ilaç gibi toplumun yararına sunulmuştur.Verimlilik, yönetimin çabalarını maliyet ve girdilerden yararlanma düzeyi üzerinde yoğunlaştırılmıştır. İlk dönemlerde özellikle işgücü ve malzeme gibi üretm kaynaklarınınkullanımında yoğunlaşan verimlilik artışları giderek sermaye ve enerji kaynaklarına kaymıştır. Bu olgu işçilik ve malzemenin üretimde giderek sabit gider oluştut-rmaya başlması ve teknolojik yatırıma verilen ağırlığın sonucudur.Özellikle endüstrileşmiş toplumlarda üretiminde işçiliğin payı giderek azalmaya başlamıştır, örneğin 1980’li yıllarda İngiltere’de işçiliğin payı %13’lere kadar düşmüş bulunmaktadır.
Enerji, kıstlı ve yenilemeyen yüksek maliyetli bir üretim kaynağı olarak üretim ekonomisinde kıt hammadde kaynakları kadar önem kazanmıştır. Üretim teknolojisinde düşük “enerji/sermaye ya da enerji/işgücü “ oranları ile karekterize edilecek enerjinin işgücü ile ikame edilmesini, enerjinin daha akıllıca kullanılmasını amaçlayan süreçlerin araştırılmasına ağırlrk verilmiştir.
İzleyen dönemlerde toplum yaşamındaki sürekli değişim, karmaşıklaşan çevre, gelişen teknoloji, yeni devlet düzenlemeleri, iç pazarları dış rekabete zorunluluğu doğuran ekonomik koşullar ve bütün bunların etkileşiminde oluşan yeni insan davranışları işletmelerde yönetim anlayışında çok daha büyük değişmelere neden olmuştur.
Bu dönemlerde maliyet artık ana dikkat alanı olmaktan çıkmış, verimlilik ise çok daha geniş ilişkiler çerçevesinde düşünülmeye başlanmış ve bir davranış biçimi olarak algılanılan bir kalıba girmiştir.
Bu “satıştan pazarlamaya geçiş” anlayışında müşteri işletmelerinin işini belirleyen kişidir. İşletmenin üretim kaynaklarını gelire, malzemelerini ürüne çevirme gücü, müşterinin o işletmenin ürün ya da hizmetlerini satın alma isteğine bağlanmıştır. Müşterinin ürün ya da hizmetlerle ilgili düşünceleri ve değerleri yönetimin kararlarını önemli düzeyde etkilemeye başlamıştır. Yöneticiler, iş nedir, ne, nasıl yapılmalıdır, iş gelişecek midir, soruların yanıtlarını müşteride aramaya başlamışlardır. Bu gelişim işletmelerde “verimlilik” ve “pazarlama” olanca ağırlığı ile gündeme getirmiştir.
Her işletme belli amaçlar ve görevleri gerçelştirmek için kururlur. İşletme yönetimini üstlenelerinin temel görevi ise örgütün amaçlarını ve görevlerini mümkün olabilicek en iyi ve başarılı düzeyde gerçekleştirmektir. En iyi ya da en başarılı olanın ne olduğu yönetimin performans anlayışına göre belirlenir. Yönetimlerin varlığı kadar işletmelerin varlığı ve sürekliliği de bu anlayışının geçerliliğine bağlıdır.
Yönetimlerin preformans anlayışları günümüze galana dek sürekli gelişen ve değişen bir süreç göstermektir. Bu süreç içinde önemini yitiren, yeni yaratılan, daha fazla önem kazanan performans anlayışları ortaya çıkmıştır. Bu gelişim kısaca, en düşüük maliyette, en çok üretim ve karı hedefleyen geleneksel yönetim analyışından, günümüz rekabetçi koşullarının gereği olarak müşterinin doyumunu, kaliteyi, yeniliği vb. hedefleyen yönetim anlayışına geçiş olarak açıkalanabilir.
Performans anlayışının, değişim süreci içinde değişmeyen ve önemini yitirmeyen en eski ve tek boyutlu ekonomik performans anlayışıdır,Çünkü işletme ekonomik bir organdır ve sosyal amaçlı kuruluşlar dışında en belirgin hedefi karını ençoklamaktır. Ancak kar ,işletmede bir amaç olarak değil işletmenin ekonomikliğini dolayısı ile yaşamının sürekliliğini sağlayan bir sonuç olarak görülmelidir.
Performans anlayışının gelişim sürecinde iknci sırada yeralan boyut verimliliktir.
II. Dünya Savaşı’ndan sora mal ve hizmetlere olan büyük talep, kıt üretim kaynaklarının yarttığı ortam verimlilik kavramını bir ilaç gibi toplumun yararına sunulmuştur.Verimlilik, yönetimin çabalarını maliyet ve girdilerden yararlanma düzeyi üzerinde yoğunlaştırılmıştır. İlk dönemlerde özellikle işgücü ve malzeme gibi üretm kaynaklarınınkullanımında yoğunlaşan verimlilik artışları giderek sermaye ve enerji kaynaklarına kaymıştır. Bu olgu işçilik ve malzemenin üretimde giderek sabit gider oluştut-rmaya başlması ve teknolojik yatırıma verilen ağırlığın sonucudur.Özellikle endüstrileşmiş toplumlarda üretiminde işçiliğin payı giderek azalmaya başlamıştır, örneğin 1980’li yıllarda İngiltere’de işçiliğin payı %13’lere kadar düşmüş bulunmaktadır.
Enerji, kıstlı ve yenilemeyen yüksek maliyetli bir üretim kaynağı olarak üretim ekonomisinde kıt hammadde kaynakları kadar önem kazanmıştır. Üretim teknolojisinde düşük “enerji/sermaye ya da enerji/işgücü “ oranları ile karekterize edilecek enerjinin işgücü ile ikame edilmesini, enerjinin daha akıllıca kullanılmasını amaçlayan süreçlerin araştırılmasına ağırlrk verilmiştir.
İzleyen dönemlerde toplum yaşamındaki sürekli değişim, karmaşıklaşan çevre, gelişen teknoloji, yeni devlet düzenlemeleri, iç pazarları dış rekabete zorunluluğu doğuran ekonomik koşullar ve bütün bunların etkileşiminde oluşan yeni insan davranışları işletmelerde yönetim anlayışında çok daha büyük değişmelere neden olmuştur.
Bu dönemlerde maliyet artık ana dikkat alanı olmaktan çıkmış, verimlilik ise çok daha geniş ilişkiler çerçevesinde düşünülmeye başlanmış ve bir davranış biçimi olarak algılanılan bir kalıba girmiştir.
Bu “satıştan pazarlamaya geçiş” anlayışında müşteri işletmelerinin işini belirleyen kişidir. İşletmenin üretim kaynaklarını gelire, malzemelerini ürüne çevirme gücü, müşterinin o işletmenin ürün ya da hizmetlerini satın alma isteğine bağlanmıştır. Müşterinin ürün ya da hizmetlerle ilgili düşünceleri ve değerleri yönetimin kararlarını önemli düzeyde etkilemeye başlamıştır. Yöneticiler, iş nedir, ne, nasıl yapılmalıdır, iş gelişecek midir, soruların yanıtlarını müşteride aramaya başlamışlardır. Bu gelişim işletmelerde “verimlilik” ve “pazarlama” olanca ağırlığı ile gündeme getirmiştir.